“1 Aralık Kazakistan Kurucu Cumhurbaşkanı Günü” münasebetiyle KURUCU CUMHURBAŞKANI ELBAŞI NURSULTAN NAZARBAYEV’İN KAZAKİSTAN’IN MODERNLEŞMESİNDEKİ ROLÜ
Modernleşme süreçleri Modernleşme olarak tanımladığımız süreç, devletlerin uluslararası arenada güçlü bir devlet olarak ayakta kalma çabasıdır. Bu kavram Avrupa ülkelerinin 17. yüzyılda uluslararası politikada ön plana çıkmasıyla gündeme gelmiş ve o günden bu güne gündemdeki yerini kaybetmemiştir. 19. yüzyılın sonuna doğru Japonya’nın başarılı bir şekilde modernleşmesi, Avrupa dışındaki ülkelerin de modernleşebileceği anlayışını oluşturmuştur. Yirminci yüzyılda dünyanın çeşitli yerlerinde bir dizi modernizasyon atılımları gerçekleşmiştir. Özellikle İslam Dünyasında Türkiye bir model olarak ön plana çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde sömürgeci imparatorlukların dağılmasıyla bağımsızlıklarına kavuşan Asya ve Afrika ülkeleri de modernleşme süreçlerini başlattı. 1970’lerde önce Tayvan, Singapur, Hong Kong ve Güney Kore gibi “Asya Kaplanları” dalgası, sonra Çin’in başarısı gündeme gelmiştir. Günümüzde de Brezilya, Endonezya, Meksika ve diğer ülkelerde modernleşme süreci yaşanmaktadır. Bu örneklerde uluslar, tarihsel gelişimin zorluklarını aşmayı, dünya hiyerarşisinde daha üst sıralara tırmanmayı ve devletlerini radikal bir şekilde yenilemeyi başarmışlardır.
Nazarbayev Etkeni 1990’larda Kazakistan da modernleşme yolculuğuna başladı. Ülkemizin yeniden doğuşu ve ileriye doğru atılım dönemi 1990’ların zor tarihsel aşamasına denk gelmiştir. Bu dönem, uluslararası güvenlik, enerji ve petrol piyasası alanında önemli olayların yaşandığı ve ayrıca “Avrasya” adında yeni bir bölgenin oluşma dönemi idi. Kazakistan bu olayların tam ortasında ve bu yeni bölgenin tam merkezinde bulunmaktaydı. Bu dönem, 70 yıldan uzun süredir var olan uluslararası siyasi sistemin keskin bir şekilde yıkıldığı ve dünya oyuncularının hala bilinmeyen koşullarda diyalog ve işbirliği için uygun bir format aradığı bir belirsizlik ve küresel türbülans zamanıydı Kazakistan’ın devlet olarak oluşumu böyle bir “kaynayan” uluslararası ortamda gerçekleşti. Bugün, bağımsız Kazakistan’ın gelişme yolunun ne olabileceği ile ilgili farklı görüşler olabilir. Ancak, ülkenin ilk liderinin kişiliğinin cumhuriyet tarihinde en önemli etken olduğu aşikârdır. Bir kişinin tarihin akışını değiştirdiği pek çok kez görülmüştür. Sorumluluk alma, ülkenin kalkınması hakkında net bir görüşe sahip olma ve onu savunabilme yeteneği gibi özellikler tarihin kritik dönüm noktalarında yönetimde bulunan insanlara hastır. Bu bağlamda Nursultan Nazarbayev’in Kazakistan tarihinde oynadığı rol; Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk, Fransa’da Charles de Gaulle, Malezya’da Mahathir Muhammed, Singapur’da Lee Kuan Yew ve Çin’de Deng Xiaoping’in ülkelerinin gelişiminde oynadığı rollerle kıyaslanabilir. Halk tarafından 1 Aralık 1991’de cumhurbaşkanı olarak seçilen Nazarbayev, kendi sözüyle “uçurumun kenarında duran” bir devletin tüm yükünü kendi omuzlarına almıştır.
Sovyet Sisteminin Çöküşü SSCB’nin çöküşünün arifesinde Kazakistan’ın durumu oldukça kötü idi. İstatistiklere göre, kendisi de ekonomik ve teknolojik olarak gelişmiş ülkelerden geride kalan Sovyetler Birliği’nde, Kazakistan en son sıraların birindeydi. Açıkçası, SSCB’de Kazakistan’a sadece tarım ve hammadde deposu rolü biçilmişti. Dolayısıyla, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, Kazakistan’ı zorlu bir süreç beklemekteydi. Öncelikle ülke coğrafik olarak dezavantajlı konumdaydı. Rusya ve Çin gibi büyük güçler ile istikrarsız güney arasında, uluslararası sulardan uzakta, kıtanın iç tarafında yer almaktaydı. Bu coğrafik konum bir yandan jeopolitik tehdit oluştururken, diğer yandan ekonomik zorluklar yaratmaktaydı. Buna ek olarak, ülkenin demografik yapısı da belirli çatışma riskini barındırmaktaydı. SSCB’nin dağılmasıyla Kazakistan’ın ekonomik durumu daha da kötüleşmişti. 1990-1994 yılları Kazakistan’daki endüstriyel üretim hacmi yarıya, ulaşım 2/3’ye, tarım %30’a azalmıştı. Kömür, madencilik ve diğer sektörlerdeki sanayi devlerin çalışmaları durmuştu. İşsizlik artmış, kitlesel ekonomik göç başlamıştı. Bu şartlarda Kazakistan SSCB’de hüküm süren etkisiz ekonomik modelin üstesinden gelmek zorunda kalmıştır.
Kazakistan Modeli Piyasa ekonomisine geçmek için çabalayan ülkede hantallaşmış devlet kurumları söz konusuydu. 130’dan fazla etnik gruptan ve 30’dan fazla dini mezhepten oluşan toplumda barışı ve uyumu korumak önemliydi. Dış politikada ise dünya toplumundaki yerimizi aramamız gerekmekteydi. Bütün bu dikenli yollardan genç Kazakistan, Birinci Cumhurbaşkanının önderliğinde geçti. İlk yıllardaki zorluklar ve meydan okumalar başarılı bir şekilde aşıldı. Birçok kriz fırsata dönüştürüldü. Kazakistan Lideri, zamanında ve doğru kararlar verdi ve ülkeyi kriz ortamından yeni bir gelişme seviyesine getirmeyi başardı. Nazarbayev dünyadaki kalkınma ve atılım yapma deneyimleriyle yakından ilgilenmekteydi. Başarılı ulusların tarihini derinlemesine incelemişti. Japonya, Güney Kore, Malezya ve Çin’in kalkınma yolları model olarak Nazarbayev’in masasında bulunmaktaydı. Ancak şunu açıkça belirtmemiz gerekir ki, Kazakistan hiçbir zaman yabancı kalkınma modellerini kopyalamamıştır. Ne Asya, ne Avrupa, ne de Amerika modelleri Kazakistan için tam olarak uyabilirdi. Çünkü bunlar; farklı politik, sosyal ve ekonomik koşullarda, farklı tarihsel dönemlerde ve farklı devletlerde uygulanmış modellerdi. Dünya deneyimlerinden evrensel ilkeleri çıkartan Nazarbayev, onları ulusal ortama ustaca uygulayabildi ve kendisinin etkili reformlar, kalkınma ve etkili yönetişim modelini oluşturdu. 1990’ların başından itibaren Nursultan Nazarbayev, devlet kalkınmasının tüm alanlarında hızlı bir reform programını geliştirdi ve ulusal modernleşmeyi başarıyla uyguladı. Kendi kalkınma formülünü “Önce Ekonomi, Sonra Siyaset” olarak belirledi. Diğer bir deyişle, demokratik kurumların gelişmesi için önce ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi gerekmekteydi. Bugün bu deneyim, “Nazarbayev Modeli” veya “Kazakistan Yolu” olarak da bilinmektedir. Bu modelin temelinde düşünceli ve aşamalı bir şekilde reform edilen devlet binası bulunmaktadır. Kazakistan’ın otuz yıllık kalkınma tarihini özetleyecek olursak, Kazakistan Birinci Cumhurbaşkanı’nın çabalarını üç temel reform ve kalkınma aşaması olarak ele alabiliriz.
Üçlü Modernleşme: Ekonomi, Toplum ve Politika 1990’ların başında Kazakistan’da birinci modernizasyon gerçekleşti. O dönemdeki hedef; kamu yönetim sistemini yeniden inşa etmek, piyasa ekonomisinin temellerini oluşturmak ve dünya topluluğuna entegre olmaktı. Bu dönemde Kazakistan ekonomik, sosyal ve politik alanlarda “üçlü modernleşme” gerçekleştirdi. Kazakistan, devlet aygıtının politik gelişiminde model olarak demokrasiyi seçti. 1995’teki yeni Anayasa temelinde, yürütme, yasama ve yargı yetkilerinin ayrılmasıyla siyasi bir sistem oluşturuldu ve hukukun üstünlüğünün temeli atıldı. Devlet derin ekonomik dönüşümler gerçekleştirdi ve piyasa ekonomisinin kilit mekanizmalarını oluşturdu. Belirsizlik ortamına karşı Kazakistan, istikrarı sağladı ve toplumdaki etnik ve dini uyumu koruyabildi. Kazakistan kendisini barışçıl devlet olarak ilan etti ve SSCB’den miras kalan en büyük 4. nükleer cephaneliğinden vazgeçti. Genç devlet dünyanın çoğu ülkesi ile diplomatik ilişkiler kurdu, dünya toplumunun bir üyesi haline gelerek uluslararası alanda tanınmış oldu. Bu süreçte Kazakistan beklenmedik bir hamle yaparak devletin uzun vadeli gelişimi için bir strateji geliştirdi. 1997 yılında Nursultan Nazarbayev, “Kazakistan-2030 Stratejisi”ni ilan etti. Sovyet sonrası ülkeler acil sosyal, ekonomik ve iç siyasi meseleleri çözmekle uğraşırken, Kazakistan’ın ilk cumhurbaşkanı ülkesini otuz yıl sonrası ufkunun ötesine bakmaya çağırdı.
Dünyanın İlk 30 Ülkesi Arasına Girme Hedefi Kazakistan’ın ikinci modernizasyonu 1990’ların sonlarında başladı ve 2010’ların ortasında tamamlandı. Bu dönemde devlet olarak oluşan ve ayaklarında durmayı öğrenen Kazakistan, 1990lı yılların başındaki çetin reformlarının meyvelerini toplamaya başladı. Nazarbayev önderliğinde ekonomi, sürdürülebilir büyüme yakaladı. Ülkede modern bir devlet kurumları ve orta sınıf oluştu. Reformların sonucu olarak toplumun refah seviyesi yükseldi. 1990’ların başında kişi başına GSYİH 700 dolar iken, bu rakam 2013 yılında 12.000 dolara ulaştı. Bundan dolayı Dünya Bankası Kazakistan’ı orta gelirli ülkeler arasına aldı. İkinci modernizasyon döneminde Kazakistan’ın önemli bir başarısı, bugün Birinci Cumhurbaşkanı Nur-Sultan’ın adını taşıyan devletin yeni başkentinin taşınması ve yeniden inşasıydı. Yeni başkent, devletin kalkınmasının bir dizi stratejik sorununu çözdü ve ülkemizin yeni tarihsel döneminin sembolü haline geldi. 2012 yılında Kazakistan, dünyanın en rekabetçi 50 ülkesi arasında girdi. Aynı yıllarda Nursultan Nazarbayev, “Kazakistan-2050 Stratejisi”ni açıkladı. Hedef, birkaç on yıl içinde dünyanın 30 ileri ülkesi arasına girmektir.
Manevi Modernleşme Nazarbayev 2017’de Üçüncü Modernizasyonu açıkladı. Kazakistan, büyüme potansiyelini ortaya koymuştu. Nursultan Nazarbayev’in politikaları sayesinde Kazakistan’ın GSYİH’si 22 milyar dolardan 184 milyar dolara yükselmişti. İş faaliyeti koşullarını geliştirme çabaları, ülkeyi Dünya Bankası’nın “Doing Business” derecelendirmesinde 2005 yılındaki 86. sıradan 2019’da 25. sıraya taşımıştı. Bu yeni kalkınma hedefine ulaşmak için topluma karşı sorumlu ve profesyonel bir devletin oluşturulması gerekmekteydi. Bu yeni dönemin öncelikleri arasında ekonominin etkili gelişimi, yurtdışından yatırım çekme, yenilikçi sanayileşme, daha fazla sosyal modernleşme ve halkın birliğinin korunması bulunmaktadır. Bu dönemde ulusal kalkınma, “Ruhaniy Jangıru” (Manevi Modernleşme) özel programı çerçevesinde beşeri sermayenin geliştirilmesine dayanmaktadır. Hedefleri birbiriyle uyumlu olan üç modernizasyon, bütünsel bir güncelleme ve geliştirme sürecini oluşturmaktadır. İstikrarlı bir devlet yapısı ve güçlü başkanlık sistemi, ülkede reformların gerçekleşmesini mümkün kıldı. Genel olarak, ana sonuç şudur ki modern Kazakistan 1990’ların hayatta kalma mücadelesini çoktan aşmış ve en gelişmiş ülkeler arasında kendine özel yerini almak için küresel rekabete girişmiş bulunmaktadır.
Dengeli Dış Politika Nazarbayev’in dış politika anlayışına da değinmek gerekirse, “çok vektörlülük” olarak tanımlanan dengeli politika sayesinde Kazakistan’ın güvenliği sağlandı ve ülke uluslararası toplumunu saygın bir üyesine dönüştü. Kurucu Cumhurbaşkanın uluslararası arenada ortaya attığı fikir ve girişimlerinin çoğu uygulandı. Kazakistan, küresel nükleer güvenlik alanındaki kilit ülkelerin biri haline geldi. Barışı koruma politikalarında ve Dağlık Karabağ, İran nükleer krizi, Ukrayna, Suriye ve diğer ülkelerdeki çatışmaların çözümünde bir takım sonuçlar elde etti. Kazakistan’ın barışçıl politikası, ülkenin AGİT, Şanghay İşbirliği Örgütü, İslam İşbirliği Teşkilatı, 2017-2019’da BM Güvenlik Konseyi’nin daimi olmayan üyeliği ve diğer uluslararası kuruluşların başkanlığına seçilmesine katkıda bulundu. Nazarbayev’in Avrasyacı fikri temelinde Avrasya Ekonomi Birliği oluşturuldu. Kazakistan DTÖ’ye üye oldu ve büyük altyapı projelerinin uygulanması sayesinde, Doğu ile Batı arasındaki ulaştırma ve ticaret koridorları bakımından merkezi ülke haline geldi.
Sonuç olarak, Nazarbayev’in önderliğinde gerçekleşen üç modernleşmenin neticesi olarak, Kazakistan “zaman sıçraması” yapmayı başardı. Diğer bir ifadeyle, ülke bir siyasi-tarihsel dönemden yeni bir döneme, bir ekonomik sistemden diğerine geçiş yaptı. Nazarbayev’in Kazakistan için yaptıklarını gelecek nesillere aktarmak amacıyla 2011 yılında, onun ilk olarak Cumhurbaşkanı seçildiği 1 Aralık günü Birinci Cumhurbaşkanı Günü olarak ilan edildi.
Türk Hava Yolları, DP World Tour’un Antalya’da düzenlenecek olan prestijli golf turnuvasına yeniden ev sahipliği yapacak.
Dünyanın en çok ülkesine uçan havayolu Türk Hava Yolları, Türkiye Golf Federasyonu ile yaptığı sponsorluk anlaşmasıyla Turkish Airlines Open’ın bir kez daha isim sponsoru oldu. Turkish Airlines Open altı yıl aranın ardından DP World Tour’un Race to Dubai takviminde yeniden yer alacak. Turnuva 8-11 Mayıs 2025 tarihleri arasında Antalya’da yer alan Regnum Carya Golf & Spa Resort’ta gerçekleştirilecek.
Sponsorluk imza töreni, Türk Hava Yolları Genel Yönetim Binası’nda Türk Hava Yolları Genel Müdürü Bilal Ekşi, Türkiye Golf Federasyonu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nihat Özdemir ve DP World Tour Turnuva İş Birlikleri Direktörü Mark Casey ve diğer üst düzey yöneticilerin katılımlarıyla gerçekleşti.
İmzalanan Sponsorluk anlaşmasıyla ilgili açıklamalarda bulunan Türk Hava Yolları Genel Müdürü Bilal Ekşi, “Türk Hava Yolları olarak biz, misyonumuzu yolcu taşımacılığının çok ötesinde görüyoruz. İnsanları ve kültürleri buluşturmak misyonuyla spora ve sporculara verdiğimiz desteğin yeni bir adımı olan Turkish Airlines Open turnuvamızın golf sporu, markamız ve ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.” ifadelerini kullandı.
Türkiye Golf Federasyonu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nihat Özdemir, sponsorluk anlaşması ile ilgili, “Mayıs ayında düzenlenecek Turkish Airlines Open turnuvası ile Avrupa’nın en büyük profesyonel golf turunun bir bacağı ülkemize geri gelmiş oluyor. Bu noktaya gelmemizde en büyük katkıyı sağlayan, turnuvanın ana sponsoru Türk Hava Yolları’na teşekkürlerimizi sunmak istiyorum.” dedi.
DP World Tour Turnuva İş Birlikleri Direktörü Mark Casey ise anlaşmaya dair, “Türk Hava Yolları’nın bu sezon Race to Dubai’ye geri dönen Turkish Airlines Open’ın isim sponsoru olmasından mutluluk duyuyoruz. Bir kez daha golfün merkezi Antalya’ya gelmeyi, Türk Hava Yolları, Türkiye Golf Federasyonu ve tüm turnuva ortaklarıyla birlikte çalışarak unutulmaz bir hafta geçirmeyi dört gözle bekliyoruz.” açıklamasında bulundu.
Türk Hava Yolları’nın 2013 yılında isim sponsorluğunu üstlendiği Turkish Airlines Open, 2019 yılına kadar Tiger Woods, Sergio Garcia, Tyrrell Hatton, Justin Rose ve Rory Mcllroy gibi dünyadaki öncü profesyonel golf oyuncularını Antalya’da ağırlamıştı. Ayrıca Türk Hava Yolları’nın 2013’ten beri düzenlediği, dünyanın en büyük amatör golf turnuvası olma özelliğini taşıyan Turkish Airlines World Golf Cup bu yıl 73 ülkede 117 destinasyonda gerçekleştiriliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sağlık Çalışanları ile İftar Programı’nda yaptığı konuşmada, “Her alanda olduğu gibi, sağlıkta da şiddete asla müsamahamız yoktur. Bu konuda ilkemiz sıfır toleranstır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde Sağlık Çalışanları ile İftar Programı’na katılarak bir konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında, sofralarını sağlık çalışanlarıyla paylaşmanın memnuniyeti içerisinde olduğunu söyledi.
Türkiye’nin 81 vilayetinde millete fedakârca hizmet eden, toplam sayısı 1,5 milyonu bulan sağlık ordusunun her bir mensubuna ayrı ayrı şükranlarını sunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün aynı zamanda 14 Mart Tıp Bayramı’nın idrak edildiğini, hekimlerle birlikte tüm sağlık çalışanlarının bayramını gönülden kutladığını belirtti.
Tıp Bayramı’nın ülke, millet ve sağlık çalışanları için hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, programı düzenleyen Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu ve ekibine teşekkür etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Malumunuz 14 Mart, tıp tarihimizde iki önemli vakanın yıl dönümüdür. Bunlardan ilki tıp eğitimiyle ilgilidir. Bundan tam 198 yıl önce 14 Mart 1827’de ordumuza hekim yetiştirmek üzere Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire kurulmuştur. Böylelikle ülkemizde modern tıp eğitimi resmen başlamıştır. 14 Mart’ın tekabül ettiği diğer bir hadise ise tıbbiyelilerin beyaz önlüklerini bayrak yaparak başlattıkları muhteşem kıyamdır. İstanbul’un ve okullarının işgal edilmesine itiraz eden tıbbiyeliler, 14 Mart 1919’da okulun iki kulesi arasına astıkları büyük bir Türk bayrağı ile tüm öğrencileri toplantıya çağırmışlardır.”
Direnişin önderlerinden Dr. Memduh Necdet’in duygu ve cesaret yüklü cümlelerinin bugün bile herkes için ilham verici olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Memduh Necdet, tıbbiyenin salonunu dolduran genç hekimlere şöyle seslenmiştir; ‘İtiraf ediyoruz ki vatan, bilhassa onun kalbi, beyni olan İstanbul, bu dakikada korkunç bir buhran geçiriyor ama korkmuyoruz, buradayız, burada kalacağız. İstanbul bizimdir çünkü halife ve hakan yatağıdır. İstanbul bizimdir çünkü şehitler ve tarih buradadır. İstanbul bizimdir çünkü istiklal buradadır.’ Bu muazzam ve muhteşem sözler sadece tıbbiyenin salonunda değil adeta tüm İstanbul’da yankılanmış, işgalciler neye uğradığını şaşırmış, toplantıyı şiddet kullanarak dağıtmaya çalışmışlardır” diye konuştu.
“TÜM SAĞLIK PERSONELİMİZE, ÜLKEM VE MİLLETİM ADINA TEŞEKKÜR EDİYORUM”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tıbbiyelilerin İstiklal Harbi’nde hem cephe hattında hem cephe gerisinde hayatlarını riske atarak, kahramanca mücadele ederek şehit düştüklerini ve gazilikle müşerref olduklarını anımsattı.
Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının, genç Cumhuriyet’in büyümesi ve güçlenmesinde de hep önde yer aldıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Son olarak Kovid-19 salgınına karşı yürüttüğümüz savaşın ilk safında yine sağlık çalışanlarımız bulunuyordu. Hocasından doktoruna, hemşiresinden teknik personeline kadar sağlık ordumuzun tüm neferlerinin gayretine ve özverisine hem salgında hem de 6 Şubat depremlerinde milletçe hep beraber şahitlik ettik. Günlerce hatta haftalarca evlerinden, evlatlarından uzakta kalan, bir cana şifa olmak için gerektiğinde kendi canını tehlikeye atan, hekim olmanın, sağlık çalışanı olmanın omuzlarına yüklediği ağır mesuliyetle ülkesine ve milletine sevda ile hizmet eden siz kardeşlerimizin çabalarını, emeklerini asla ve asla unutamayız. Rabb’im sizlerden, tüm sağlık camiamızdan razı olsun diyorum. Sizlerin şahsında tüm sağlık personelimize, ülkem ve milletim adına bugün bir kez daha teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sağlık çalışanlarının zor günlerde gösterdikleri fedakârlıkların millet tarafından her zaman şükranla yâd edileceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, vazife esnasında vefat edenler başta olmak üzere dar-ı bekaya uğurladıkları tüm sağlık çalışanlarına rahmet diledi.
Bir gerçeği hatırlatmakta fayda gördüğünü kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Salgınla mücadeleyi Amerika ve Avrupa’sı dâhil imkân bakımından bizden ileri düzeyde olan ülkelerden daha iyi yönetmemizde, şu an çatısı altında bulunduğumuz Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi gibi sağlık tesislerimiz de oldukça kritik roller oynamışlardır. Ülkemizdeki muhalefetin ‘israf’ dediği, engellemek için her yolu denediği hatta akla ziyan mazeretler üreterek bağlantı yollarını dahi yapmadığı bu hastaneler, binlerce insanımızın hayatının kurtulmasına vesile olmuştur. Tabii, sel gider ama balçığı kalırmış. Her ne kadar salgını atlatmış olsak da olumsuz etkilerini hâlen müşahede ediyoruz” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, salgının ardından toplumun ertelenmiş sağlık hizmeti talebinde çok ciddi artışlar yaşandığını, tüm dünya gibi Türkiye’nin de bu yeni durumla sınandığını belirtti.
Son 2 yılda sağlık sisteminde ilave bir yük oluşturan bu talebin doğru dağıtılması ve karşılanması amacıyla farklı adımlar attıklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Vatandaşın sağlık hizmetlerine ilk başvuru kapısı olan aile hekimliğinin yeniden yapılandırılması ve koruyucu hekimliğin ön plana çıkartılması bunlardan sadece bir tanesidir. Her iki çalışmamızın da müspet neticelerini sahada görmeye başladık. Hekimlerimizin de çabalarımızı sahiplenmesiyle birlikte insanımızın doğru yerde, doğru zamanda etkin tedaviye ulaşmasını sağlayacak, inşallah hastanelerimizdeki yoğunluğun da azaltılmasını temin edeceğiz” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve geldiklerinde önem ve öncelik vereceklerini ilan ettikleri alanlardan bir tanesinin de sağlık olduğunu anımsatarak, sözlerine şöyle devam etti: “İnsanı merkeze alan, insan hayatına ve sağlığına değer veren bir anlayışla sağlık alanında 22 yıl boyunca pek çok reforma imza attık. Üniversite ve özel hastane kapılarının bütün vatandaşlarımıza açılmasını sağladık. Hastane, poliklinik, sağlık ocağı sayılarının arttırılmasından sağlık kuruluşlarımızdaki şartların ve teçhizatın modernleştirilmesine, sağlık alanında hizmet veren personelimizin sayı, özlük ve imkânlarının iyileştirilmesinden şehir hastaneleri gibi özgün projelerin sağlık sistemine kazandırılmasına kadar geniş bir yelpazede çok önemli işler yaptık. Çam ve Sakura’nın da içinde olduğu toplamda 37 bin 367 yataklı 25 şehir hastanemiz hamdolsun hizmete girdi. Hâlen toplam 13 bin 950 yataklı 11 şehir hastanesinin yapımı sürüyor. İhale, proje ve arsa süreci devam edenlerle birlikte hepsi tamamlandığında, toplamda 57 bin yatak kapasiteli 45 şehir hastanemiz olacak. Tomografi, MR, diyaliz cihazı, ambulans, hava ambulansı gibi birçok alanda geçmişle kıyaslanamayacak seviyelere ulaştık. İlk defa dönemimizde uygulamaya aldığımız evde sağlık hizmetleriyle bugün 2 milyon 753 bin insanımızın ayağına sağlık hizmetini götürüyoruz. Sağlıkta yaptığımız devrimleri burada tek tek anlatmaya kalksak değil iftarı, sahuru da herhalde burada yaparız.”
“SAĞLIK PERSONELİMİZE EL KALDIRILMASINI ASLA KABUL ETMEYİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’dan Hakkari’ye, Van’dan Muğla’ya, Antalya’dan Trabzon’a, ülkenin dört bir yanındaki vatandaşların sağlık hizmetlerinin son 22 yılda nereden nereye geldiğini zaten çok iyi bildiğini belirtti.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” düsturuyla emanetini taşıdıkları millete en kaliteli sağlık hizmetini sunabilmek için gece-gündüz demeden koşturduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Değerli dostlar, değişen ihtiyaçlara ve beklentilere cevap verebilmek amacıyla inşallah önümüzdeki dönemde kamunun sağlık alanında üstlendiği öncü rolü güçlendirmeyi, vatandaşın acil sağlık hizmet talebinde ambulanstan taburcu olduğu aralığa kadar sağlık hizmet sunumunun kalitesinin artırılmasını, kronik hastalıkların erken teşhisi, takibi ve tedavisinin yanı sıra gereksiz ilaç kullanımının önlenmesini, aşırı kilo ve hareketsizlik yanında madde, tütün ve teknoloji bağımlılığıyla mücadeleyi daha etkin bir şekilde yürütmeyi hedefliyoruz. Her alanda olduğu gibi sağlıkta da şiddete asla müsamahamız yoktur. Bu konuda ilkemiz sıfır toleranstır. Hayat kurtaran, insanın en değerli nimeti olan sağlığına kavuşmasına yardımcı olan hekimlerimize ve sağlık personelimize el kaldırılmasını asla kabul etmeyiz. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet konusunda zaten en üst düzeyde olan hassasiyetimizin değişmeyeceğini tekrar altını çizerek söylüyorum.”
“2025’TE SAĞLIK TEŞKİLATIMIZI 37 BİN YENİ PERSONEL İLE DAHA DA GÜÇLENDİRECEĞİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 22 sene boyunca ne yaptılarsa, başta doktorlar olmak üzere sağlık çalışanlarıyla birlikte dayanışma içinde yaptıklarını kaydederek, “Neyi başardıysak, hekimlerimizle, hemşirelerimizle, sağlık çalışanlarımızla birlikte omuz omuza vererek başardık. İnşallah bu şekilde de yola devam edeceğiz” dedi.
Sağlık camiasının beklediği önemli bir müjdeyi sağlık çalışanları ve aziz milletiyle paylaşmak istediğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnşallah 2025 senesi içinde sağlık teşkilatımızı, istihdam edeceğimiz 37 bin hekim dışı yeni personelle daha da güçlendireceğiz. Hayırlı uğurlu olsun diyorum. Bu düşüncelerle, hekimlerimiz başta olmak üzere ülkemizin dört bir ucunda sabır, şefkat ve metanetle insanımıza hizmet etmeyi görev bilen tüm sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı tekrar tebrik ediyorum” diye konuştu.
SABUNCUOĞLU ŞEREFEDDİN ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Hazreti Muhammed’in tüm insanlığa rahmet olarak gönderildiğini ve ahlaki mükemmelliğini anlatan “kâinatın iftihar tablosu”nu günün anısına takdim etti.
Konuşmaların ardından 14 Mart Tıp Bayramı kapsamında düzenlenen Sabuncuoğlu Şerefeddin Ödülleri törenine geçildi. Törende, ödülleri Cumhurbaşkanı Erdoğan takdim etti.
Yaptırdığı normal doğum oranı yüksek, sezaryen doğum oranı düşük olan kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Sevdenur Su “hizmet ödülleri” kategorisinde, Konya-Ankara yolundaki trafik kazasında yaralanan 8 yaşındaki Eymen’e kendi çorabını giydiren acil tıp teknisyeni Aysen Göçer “vefa ödülü” kategorisinde ödül aldı.
Kovid-19 nedeniyle Haziran 2020’de vefat eden hemşire Dilek Akçabelen’in eşi Tansu Akçabelen ve oğlu Tunç Akçabelen’e de özel plaket verildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Sağlık Bakanı Memişoğlu, ödüle değer görülenlerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye çalışma ziyaretinde bulunan Polonya Başbakanı Donald Tusk ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir araya geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Polonya Başbakanı Tusk’ı Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde resmî törenle karşıladı.
Türkiye ve Polonya bayrakları önünde basın mensuplarına poz veren Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Polonya Başbakanı Tusk, daha sonra baş başa görüşmeye geçti.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. www.kimlerburada.com Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. www.kimlerburada.com Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.